From: Mustafa Akgul (akgul@Bilkent.EDU.TR)
Date: Tue 25 Nov 2003 - 19:10:17 EST
24 kasim pazartesi Radikal'de Sanal Alem sayfasinda Sayın
Serdar Kuzuluoglu'nun yazisini dikkatinize sunuyorum.
Saygilarimla
Mustafa Akgul
%%%%%%%%%
Haberin adresi:
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=sa&haberno=1383&tarih=25/11/2003 Sanal Alem
Vatandaşını unutan bilişim sektörü
25/11/2003
M. Serdar Kuzuloğlu - mserdark@radikal.com.tr
Geçen haftaki yazımda bir bilgisayar kampanyasından
bahsetmiştim. Sanırım şu ana kadar en çok mektup
aldığım yazılarımdan birisi oldu. Ancak
ilginçtir, kampanyayı düzenleyen firmalar da dahil
olmak üzere bilişim sektörünün hiçbir 'efesi'
bir satır, bir ses etmedi. Sürpiz mi oldu? Elbette
hayır!
Bu köşeden yaklaşık bir yıldır, Technology
Channel ekranındaki Technosohbet
programında da haftalardır soruyorum (aslında
sorguluyoruz): Türkiye'deki bilişim sektörü
temsilcileri topumuzu aldatıyor olabilir mi? Dünyanın
en büyük işlemci üreticisi ülkenin en
büyük yerel bilgisayar markalarından biriyle bir olup
bilgisayarlaşma oranına katkıda bulunmak için bir
kampanya yapıp 5 (yazıyla beş) bilgisayar
verebliyorsa, TÜBİSAD adıyla bilinen Türkiye
Bilişim Hizmetleri Derneği'nin yönetim kurulunun
çoğunluğu yabancı (Onlar da Amerikan.
Uluslararası diyemiyorum bile) bilişim şirketlerinden
oluşuyorsa aklıma ister istemez bunlar geliyor. Sizin
gelmiyor mu?
Bana ne gerek sütlü börek
Bilişim odaklı sivil toplum kuruluşlarının
yaptıklarını burada uzun uzun anlatmak isterdim, orada
da tökezliyor elim kolum. Bilgisayar okur
yazarlığını geliştirme adı altındaki
girişimler ücretsiz Microsoft kursuna dönüyor.
Kimileri öte yanda kuraldı, kanundu, düzenlemeydi
kaptırmış gidiyor. Şu anda derdi bilişim olan
sivil toplum kuruluşlarının bu ülkeye ait
bütün hayalleri gerçekleşse biz sıradan
vatandaşların eline ne geçecek biliyor musunuz?
HİÇ! Olacakları şöyle sıralayabiliriz:
Microsoft, Oracle, IBM, Sun, Cisco, HP gibi satırlarca
uzatabileceğim bir sürü yabancı şirket devletten
kazandığı ihaleler sayesinde iyice palazlanacak;
Koç Sistem, Meteksan gibi onların 'Türkiye
adaptörü' birkaç firma da bundan üç otuz
nasiplenecek (kimileri onlara entegratör diyor, bence bir
adaptörden öte değiller). Sonra bilgisayar
sahipliği oranı yüzde 10 bile olmayan biz Türkiye
vatandaşları 'çok süper bilgisayar altyapısı
olan bir devletimiz var' diye eşe dosta anlatıp
böbürleneceğiz. E-devlet ve E-Türkiye
çalışmalarının şu anki rotasının sonucu
bu işte.
Uzakdoğu'da, Amerika'da, Yeni Zelanda'da, Avrupa'da
devletlerin bilgi teknolojilerine yönelik
çalışmaları hep öncelikli olarak vatandaş
odaklı planlanırken, bizde hep 'ihale odaklı' gidiyor.
Bugün Türkiye'de farkında olmasak da yüz
milyonlarca dolarlık bilişim yatırımı
yapıldı kamu alanında. Sizin hayatınız kaç
milyon dolarlık değişti? Oysa o yatırımlar bizim
vergilerinizden kesildi ve ulvi amaçlara hizmet edeceği
söylendi.
Taş kalmasın eteklerimizde
Bu ülkede interneti geçtim, bilgisayarlaşma bile
bütün gelişmiş (ve birçok gelişmekte olan)
ülkenin gerisinde kalmış; bırakın
şahısları, kurumlar bile bilgisayardan bihaber 21.
yüzyılda iş yapmaya çalışıyor. Ama bu koca
bilişim organizasyonları aman devlette iki ihale daha
götürelim, hadi şu okula da şöyle bir sistem
yerleştirelim, hadi şu kamu kuruluşuna şöyle bir
donanım satalım telaşında yorulmadan
çabalayıp duruyor.
Yakında ikincisi için çalışılmaya
başlanacağını sandığım Bilişim
Şurası da dahil olmak üzere yıllardır bu
bilişim şirketleri ve STK'ların vatandaş
hakkında bir şey dediklerini ve yaptıklarını
duymadım. Microsoft'un yeni Windows veya Office
çıkarttığında Anadolu'yu dolaşıp
yaptığı tanıtımları saymazsak birçok firma
daha mal satmaya çalıştığı Anadolu'yu
görmedi bile.
Bugün bu uluslararası bilişim firmalarının Genel
Müdürlerinin içinden kaç tanesi Türkiye'nin 20
ilini gezmiştir dersiniz? Bir araştırsalar keşke.
Maslak'ta, Levent'te geçen hayatlar, yılda bir iki
konferans ve röportajda da beylik birkaç cümle. Oh!
Türkiye'de bilgi teknolojilerini takip etmek, temsil etmek
bu kadar basit işte.
Tüm yollar Roma'ya çıkmaz
Etrafınızda bilişim havarisi gibi dolaşan insan,
kurum ve kuruluşların yüzlerindeki maske o kadar
ağırlaştı ki, artık kendileri bile
taşımakta zorlanıyor. Oysa benim aklımda hala
gezdiğim okullardaki çocukların sözlerinde,
aldığım e-postaların satırlarında,
konuştuğum insanların dillerindeki masum istekler var.
Onların derdi trafik borçlarını internetten
öğrenmek değil.
Zaten birçoğunun vergiyle uğraştıracak
arabası, şirketi, falanı filanı da yok. O yüzden
bu insanların gözünde de onlar yok zaten.
Bu akort giderek benim bu köşedeki varlığımı
tehdit eder duruma geldi. Puslu mağarama dönüyor,
günümü bekliyorum. Hiçbir şeyi unutmuyorum,
görmemezlikten gelmiyorum. Vaktimi bekliyor, zehrimi
biriktiriyorum...